kıssadaan hisse örnek olur anlayana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kıssadaan hisse örnek olur anlayana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
11 Kas 2011
15 Ağu 2010
"O ELİNDEKİ HERŞEYİ VERDİ;BEN İSE ELİMDEKİNİN BİR KISMINI...
HZ.ALİ'NİN ağabeyi Cafer b. Ebu Talib'in oğlu Abdullah, sıcak bir günde, bir kabilenin hurmalığına inmişti.
Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü.
Köle ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi.
Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi.
Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı.Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü.
Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi.
Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu: -
"Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?" Köle sıkılarak cevap verdi: -"İşte bu üç parça ekmek."
-"O halde neden kendine hiç ayırmadın?" -
"Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim." -
"Peki sen ne yiyeceksin şimdi?" -"Oruç tutacağım.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu.
Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını..
" Cömertliğiyle meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve eski köleyi över.
"Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verdi: -
"O elindeki herşeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...
.(Z.A)
Abdullah burada dinlenirken, hurmalıkta çalışan köleye, yemek vakti üç parça ekmek geldiğini gördü.
Köle ekmeklerden birini ağzına götürmek üzereydi ki, birden önünde açlığı her halinden belli bir köpek belirdi.
Köle elindeki ekmeği köpeğin önüne attı. Köpek ekmeği derhal yedi.
Köle ekmeğin ikinci parçasını da attı.Köpek bunu da bir kerede sildi süpürdü.
Köle bunun üzerine üçüncü parçayı da köpeğe verdi.
Kalkıp, yeniden işine dönmek üzereydi ki, olup biteni uzaktan seyreden Abdullah, yaklaşıp sordu: -
"Ey köle, bugünkü yiyeceğin ne kadardı?" Köle sıkılarak cevap verdi: -"İşte bu üç parça ekmek."
-"O halde neden kendine hiç ayırmadın?" -
"Baktım ki, hayvan çok aç. O halde bırakmak istemedim." -
"Peki sen ne yiyeceksin şimdi?" -"Oruç tutacağım.
Bunun üzerine, Abdullah b. Cafer, köleden sahibini, evinin nerede olduğunu sordu.
Sonra da gidip adamdan bu hurmalığı içindeki köleyle birlikte satın aldı. Sonra döndü, köleye bu tarlayı ve onu sahibinden satın aldığını..
" Cömertliğiyle meşhur Abdullah b. Cafer, kendisinden daha cömert birini tanıyıp tanımadığı sorulduğunda, bu olayı anlatır ve eski köleyi över.
"Ama o köpeğe topu topu üç parça ekmek vermiş; sense ona koskoca bir hurmalığı ve hürriyetini vermişsin" dediklerinde, şu karşılığı verdi: -
"O elindeki herşeyi verdi; ben ise elimdekinin bir kısmını...
.(Z.A)
12 Ağu 2010
ÇOBAN İLE ELMA AĞACI...
yaşlı çoban, sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında, tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse, onunla konuşarak:
-Haydi bakalım evladım, derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık. Ve bir elma düşerdi en güzelinden, en olgunundan. Yaşlı adam, sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra, babasından kalan Kur’ân’ını okumaya koyulurdu.
Çoban, bu ağacı 20 yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular, bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından, şöyle bir uzandımı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmıştı, ağacınki ise bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun, ağaç yinede yavrusu değil miydi?
Onu bir evlad sevgisiyle okşarken:
-Ver yavrum derdi. Gönder bakalım bugünkü kısmetimi. Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan, yıllar boyu hiçbir gün aksatmadan.
Köylüler uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zat olduğunu söylerdi. Bu yüzden 'ÇOBAN AĞACI'nın meyvelerini ondan başka kimseye kopartmazlar, el altından kopartanlara da iyi gözle bakmazlardı.
Yaşlı adam, ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha, bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken, ağacın altından uzaklaşıp koyunlarının arasına attı kendini.
Yavrusu, meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli bir anda her zamankinden fazla bükülmüş, güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde, aşağıdaki caminin her zamankinden daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban, bir şey hatırlamıştı. Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken:
-Canım, dedi. Hıçkırıp ağlayarak. Benim güzel evladım, mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce, bugün RAMAZAN'IN ilk günü olduğunu neden söylemedin ki?
13 May 2010
GÜZELLİK VE ÇİRKİNLİK!...
bir gün ,güzellik ve çirkinlik bir deniz kıyısında karşılaştılar. ve dediler:''haydi denize girelim''
ve giysilerini çıkarıp sularda yüzdüler.bir süre sonra ,çirkinlik kıyıya dönüp güzelliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti.
güzellik de denizden çıktı ; kendi giysilerini bulamadı ama çıplak olmak utandırıyordu onu; çaresiz çirkinliğin kıyafetlerine büründü ve yoluna devam etti
ogün bugündür erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırdı.
ancak içlerinden güzelliğin yüzünü önceden görmüş kimileri vardır ki ,giysilerine bakmaksızın tanırlar onu.
ve yine çirkinliğin yüzünü bilen kimileri vardır ki ,giysi onu gözlerinden gizleyemez..
halil cibran..
30 Eyl 2009
NE DEMİŞLER!...
''İYİLİĞİN EN MÜKEMMELİ ,İYİLİK YAPILAN KİMSEYİ MİNNETTE BIRAKMAYAN,
ONDA KÜÇÜKLÜK DUYGUSU MEYDANA GETİRMEYENDİR''
h.balcaz
''iyiligi tıpkı çiçeklerin koku saçtıkları gibi dogal şekilde yapmazsanız,iyilik ne mana ifade eder''
s.maugham
''yalnız kendini düşünen insan,yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar.''
bacon
''zenginlik gübredir.ancak saçıldığı zaman faydalı olur''
çin atasözü
''bir ülke karanlıktır ,bir sokağı sönükse''
özdemir asaf
''istediği kötülüğü yapmaya gücü yeterken ,hiç bir şey yapmamak da bir çeşit iyiliktir''
andre gide
''en mükemmel insan ,başkalarına en çok yararı dokunanlardır.''
hz muhammed
ONDA KÜÇÜKLÜK DUYGUSU MEYDANA GETİRMEYENDİR''
h.balcaz
''iyiligi tıpkı çiçeklerin koku saçtıkları gibi dogal şekilde yapmazsanız,iyilik ne mana ifade eder''
s.maugham
''yalnız kendini düşünen insan,yumurtasını pişirmek için komşusunun evini yakar.''
bacon
''zenginlik gübredir.ancak saçıldığı zaman faydalı olur''
çin atasözü
''bir ülke karanlıktır ,bir sokağı sönükse''
özdemir asaf
''istediği kötülüğü yapmaya gücü yeterken ,hiç bir şey yapmamak da bir çeşit iyiliktir''
andre gide
''en mükemmel insan ,başkalarına en çok yararı dokunanlardır.''
hz muhammed
31 Ağu 2009
TEPKİSİZLİĞİN SINIRI!...??
ünlü virtüöz,piyanonun başına oturmuş ve salonu hınca hınc dolduran seyircilerin önünde,konserine başlamıştı.
ancak tuşlara basıp çalıyor görünmesine rağmen ,telleri önceden sıkılmış olan piyanodan hiç bir ses çıkmıyordu.
dinleyiciler birbirlerine göz ucuyla bakarak ne yapmaları gerektiğini araştırıyorlar ,fakat nedense tepki gösteremiyorlardı!'...
iki saaat süren sessiz konserden sonra ünlü virtüöz oturduğu yerden kalkarak büyük bir ciddiyetle onları selamladı.
salon sürekli alkış sesleri ile çınlıyordu.
ingiltere'de yaşanan bu olaydan sonra piyanist ,kendisiyle röportaj yapan televizyoncu sipikerine :
''insanlardaki tepkisizliğin nereye kadar varacağını öğrenmek istedim''dedi...
meyer sınırı yokmuşş.......
ancak tuşlara basıp çalıyor görünmesine rağmen ,telleri önceden sıkılmış olan piyanodan hiç bir ses çıkmıyordu.
dinleyiciler birbirlerine göz ucuyla bakarak ne yapmaları gerektiğini araştırıyorlar ,fakat nedense tepki gösteremiyorlardı!'...
iki saaat süren sessiz konserden sonra ünlü virtüöz oturduğu yerden kalkarak büyük bir ciddiyetle onları selamladı.
salon sürekli alkış sesleri ile çınlıyordu.
ingiltere'de yaşanan bu olaydan sonra piyanist ,kendisiyle röportaj yapan televizyoncu sipikerine :
''insanlardaki tepkisizliğin nereye kadar varacağını öğrenmek istedim''dedi...
meyer sınırı yokmuşş.......
21 Ağu 2009
DÜNYANIN HALİ!..
Cerir'in rivayet ettiğine göre Leys der ki:
" Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona "Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim" diye teklif eder.
Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar,
bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır.
İkisini yerler, birisi kalır,
bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama "Çöreği kim aldı" diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir.
yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin bir kısmını kızartarak yerler.
Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına " Allah'ın izni ile canlanıp kalk" der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir.
Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına "Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı?" der. Adam yine "Bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ "Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı?" diye sorar, adam yine "bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile "altın ol" der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama " üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöreği alanın " deyince adam "çöreği alan bendim" diye gerçeği itiraf eder.
Bunun üzerine Hz. İsâ "Altının hepsi senin olsun" diyerek ondan ayrılır.
Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam "Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın" diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir.
Şehre giden adam yolda giderken "Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır" diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner.
Altının Yanında kalanlar da "Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız" diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır.
Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere "İşte dünya budur,ondan sakının" der.
" Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona "Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim" diye teklif eder.
Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar,
bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır.
İkisini yerler, birisi kalır,
bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama "Çöreği kim aldı" diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir.
yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin bir kısmını kızartarak yerler.
Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına " Allah'ın izni ile canlanıp kalk" der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir.
Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına "Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı?" der. Adam yine "Bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ "Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı?" diye sorar, adam yine "bilmiyorum" diye cevap verir.
Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile "altın ol" der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama " üçte biri benim, üçte biri senin, öbür üçte biri de çöreği alanın " deyince adam "çöreği alan bendim" diye gerçeği itiraf eder.
Bunun üzerine Hz. İsâ "Altının hepsi senin olsun" diyerek ondan ayrılır.
Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam "Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın" diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir.
Şehre giden adam yolda giderken "Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır" diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner.
Altının Yanında kalanlar da "Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız" diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır.
Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere "İşte dünya budur,ondan sakının" der.
17 Ağu 2009
İNSANI DEĞERLİ KILAN KARAKTERİDİR'....
meksika körfezi ile antil adaları arasında yutukan'da yaşayanlar
dünyada kulanılan sisal bitkisinin(kenevire benzer,büyük yapraklı ,bol elyaflı ,dokumada kullanılan bir bitki)
büyük kısmı yutakan'da üretilirmiş.
bu bitki taşlı, ve sert ve faydalı organik maddesi az toprakta yetişirmiş.
bir süre sonra
amerikan şirketi florida'da sisal üretmeye karar vermişler.
ve iyi bakılmış,mükemmel açılmış araziye tohum atılmış..
vakti gelmiş bitki büyümüş.
amerikalılar sevinmişler:
''yaşasın sisal ticaretini yutukanlıların elinden aldık''
mahsulu biçmişler.ve yaprakların içinde bulunması gereken elyafı aramaya başlamışlar.
fakat o büyük yapraklarda bir gram bile elyaf bulunmadığını büyük bir hayretle görmüşler.
işte o aman anlamışlar
hayatını kolaylaştırması bu bitkiyi mahfediyor.
sisal'i değerli kılan nasıl elyafı ise,
İNSANI DEĞERLİ KILANDA KARAKTERİDİR....
12 Tem 2009
KADERİNİZ KADER ANLARINIZDA BİÇİMLENİR!..
bence hayat bir nehir gibidir.
çoğu insan bu nehre ,sonunda nereye çıkacağına karar vermeden atlar.
böylece çok geçmeden akıntıya kapılırlar.
günlük olaylar ,günlük korkular ,günlük zorluklar..
nehrin çatal oluşturduğu yerlere vardıklarında ,hangi tarafa gitmek istediklerine bilinçli bir
şekilde karar veremezler.
kendileri için hangi tarafın uygun olduğunu da düşünmezler.
ta ki günün birinde kükreyen suların sesi onları uyandırana kadar.
aşağı düşeceklerdir.bazen bu düşüş duygusal bir düşüştür...
bazen fiziksel bir düşüştür. bazen finansal.
hayatınızda nehrin yukarsındayken verilen iyi kararlarla önlenebilirdi.
kaderiniz kader anlarınızda biçimlenir....
anthony robbins
çoğu insan bu nehre ,sonunda nereye çıkacağına karar vermeden atlar.
böylece çok geçmeden akıntıya kapılırlar.
günlük olaylar ,günlük korkular ,günlük zorluklar..
nehrin çatal oluşturduğu yerlere vardıklarında ,hangi tarafa gitmek istediklerine bilinçli bir
şekilde karar veremezler.
kendileri için hangi tarafın uygun olduğunu da düşünmezler.
ta ki günün birinde kükreyen suların sesi onları uyandırana kadar.
aşağı düşeceklerdir.bazen bu düşüş duygusal bir düşüştür...
bazen fiziksel bir düşüştür. bazen finansal.
hayatınızda nehrin yukarsındayken verilen iyi kararlarla önlenebilirdi.
kaderiniz kader anlarınızda biçimlenir....
anthony robbins
3 Tem 2009
CENNET VE CEHENNEM!...
Adam ve hayattaki tek arkadaşı olan köpeği bir kazada birlikte ölmüşlerdi.
.. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar. Adam çok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü Bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı,ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: Affedersiniz.. Burası neresi?''Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim" Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi."Peki bana biraz su verebilirimsiniz? Gerçekten çok susadım".... Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin...İçeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....." Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü... ama kadın onu birden durdurdu: "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez..hayvanları içeri almıyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu,düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... Bir süre geç tikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu: Affedersiniz.... bana biraz su verebilirimsiniz??"
Dede İçeri gel" dedi.. "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..." Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..." Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu..Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler....Derken adam geri giderek girişte bekleyen Dedeye sordu: "Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi. Bunu duyan adam bağırdı
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "bu rengarenk çiçeklerle süslü altın kaplı yer mi?" dedi...ama orası Cehennem.."Adam iyice bağırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??" Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz...çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşlarını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar
Dostluk ipini hem güçlendirerek hem de ondan güç
alarak yaşamayı becerebiliyorsak... Dostunu terk etmeyen adamın erdemini içimizde hissedebiliyorsak...
Ne mutlu bize !
.. Gökyüzüne çıktıktan sonra bembeyaz bulutların arasında dolaşmaya başladılar. Adam çok susamıştı.. Biraz su bulabilmek ümidiyle yürümeye devam ederken, birden kendilerini muhteşem bir manzaranın karşısında buldular.. Rengarenk çiçeklerle süslü Bir bahçe, altından yapılmış bir bahçe kapısı,ve onları karşılayan beyazlar içinde bir kadın.. Adam köpeğiyle birlikte kadına yaklaştı ve sordu: Affedersiniz.. Burası neresi?''Kadın ona gülümsedi: "Burası Cennet, efendim" Adam bunun üzerine sevinçle "Harika...!!!" dedi."Peki bana biraz su verebilirimsiniz? Gerçekten çok susadım".... Kadın cevap verdi: "Tabi efendim, içeri girin...İçeride dilediğiniz kadar su bulabilirsiniz....." Böylece adam köpeğine döndü, "Hadi oğlum içeri giriyoruz" diyerek kapıya yürüdü... ama kadın onu birden durdurdu: "Üzgünüm efendim, köpeğiniz sizinle gelemez..hayvanları içeri almıyoruz..." Bunun üzerine adam bir an durdu,düşündü ve geri dönüp köpeğiyle birlikte geldikleri yolun tam ters yönünde yürümeye koyuldular.... Bir süre geç tikten sonra kendilerini bu kez tozlu çamurlu bir yolda buldular, ve yolun sonunda karşılarına çiftlik girişini andıran bir kapıyla yırtık pırtık elbiseli bir dede çıktı... Adam sordu: Affedersiniz.... bana biraz su verebilirimsiniz??"
Dede İçeri gel" dedi.. "kapıdan girdikten sonra sağ tarafta bir çeşme var..." Adam sordu: "Peki arkadaşım da benimle gelip oradan içebilir mi?"
Dede " Tabii..."dedi.. "çeşmenin yanında köpeğinin de su içebileceği bir kase bulacaksın..." Bunun üzerine adam kapıdan girdi... biraz yürüdükten sonra sağ tarafta çeşmeyi buldu..Adam çeşmeden köpek de oracıktaki kaseden doya doya içerek susuzluklarını giderdiler....Derken adam geri giderek girişte bekleyen Dedeye sordu: "Su için çok teşekkür ederim... Peki burası neresi..?"
Dede "Burası cennet" dedi. Bunu duyan adam bağırdı
"Ama nasıl olur..? az önce burası gibi kırık dökük olmayan muhteşem bir yere gittik ve orasının da Cennet olduğunu söylediler..." Dede "bu rengarenk çiçeklerle süslü altın kaplı yer mi?" dedi...ama orası Cehennem.."Adam iyice bağırmıştı: "Peki ama orası sizin adınızı kullanarak insanları kandırıyor diye hiç kızmıyor musunuz..??" Dede gülümsedi: "Kızmıyoruz...çünkü onlar kendi çıkarı için en iyi arkadaşlarını yarı yolda bırakanları Cennet'ten uzak tutuyorlar
Dostluk ipini hem güçlendirerek hem de ondan güç
alarak yaşamayı becerebiliyorsak... Dostunu terk etmeyen adamın erdemini içimizde hissedebiliyorsak...
Ne mutlu bize !
13 Haz 2009
SAĞIR OLMAK EN İYİSİ
Kurbağaların yarışı varmış .hedef,çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmakmış.bir sürü kurbagada arkadaşlarını seyretmek için toplanmış ve yarış başlamış.
seyirciler arasında hiçbirinin kulenin tepesine çıkacagına inanmıyormuş.sadece şu sesler duyuluyormuş...ZAVALLILAR!.. HİÇ BİR ZAMAN BAŞARAMAYACAKLAR !..
yarışmacılar teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar.
seyirciler bagırıyorlarmış .zavallılar hiç bir zaman başaramayacaklar...
sonunda bir tanesi hariç ,diger kurbagaların hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar.
ama son kalan kurbaga büyük bir gayret ve mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış..
digerleri hayret içinde bu işi nasıl başardıgını ögrenmek istemişler .bir kurbaga yaklaşmış ve sormuş
''bu başarının sırrı nedir dostum''ama yanıt alamamış .
o an farkına varmışlar ki.... kuleye çıkan kurbaga sagırmış....
hayellerinizi ve ümitlerinizi gerçekleştiremeyeceginizi söyleyen ,bunu neden yapamayacagınız konusunda size bir sürüü olumsuz neden sıralayan kişilere karşı sagır olmak en iyisi..
seyirciler arasında hiçbirinin kulenin tepesine çıkacagına inanmıyormuş.sadece şu sesler duyuluyormuş...ZAVALLILAR!.. HİÇ BİR ZAMAN BAŞARAMAYACAKLAR !..
yarışmacılar teker teker yarışı bırakmaya başlamışlar.
seyirciler bagırıyorlarmış .zavallılar hiç bir zaman başaramayacaklar...
sonunda bir tanesi hariç ,diger kurbagaların hepsinin ümitleri kırılmış ve bırakmışlar.
ama son kalan kurbaga büyük bir gayret ve mücadele ederek kulenin tepesine çıkmayı başarmış..
digerleri hayret içinde bu işi nasıl başardıgını ögrenmek istemişler .bir kurbaga yaklaşmış ve sormuş
''bu başarının sırrı nedir dostum''ama yanıt alamamış .
o an farkına varmışlar ki.... kuleye çıkan kurbaga sagırmış....
hayellerinizi ve ümitlerinizi gerçekleştiremeyeceginizi söyleyen ,bunu neden yapamayacagınız konusunda size bir sürüü olumsuz neden sıralayan kişilere karşı sagır olmak en iyisi..
5 Haz 2009
TUZ VE SU
Herkese hayırlı cumalar. Ben kitap okumayı çok seviyorum zor dönemlerimde etrafımda beni anlayacak derdimi anlatacagım birini bulamadıgım zaman kitaplarıma sarılırdım bir de rabbime sıgınırdım
.İlk olarak tavuk suyuna çorba kitabı her yaştan kesime hitap eden yayınları var anneler için ,çocuklar gençler vs ve gerçek yaşanmış olaylarla dolu hikayeler vardı.bu hikayeleri okudukça ben olsaydım böyle düşünemezdim bu olayı böyle atlatamazdım ya da öyle acı dolu yaşamlar vardı ki bunlardan hep ders çıkarmayı bildim kendime..şükretmeyi de çünkü şunu çok iyi anladım ki düşenin dostu olmazmış ve insanın en iyi en kötü arkadaşı da kendisiymiş..
Hakan büyükdere hayatınızı degiştirecek öykülerde benim gönül listeme yerleşenlerden ..
şu anda bir kitap var elimde çok güzel hisseler var paylaşmak istiyorum..
Hintli bir yaşlı usta ,çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı.bir gün çırağını tuz almaya gönderdi
.Yanındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde usta ona ,bir avuç tuzu ,bir bardak suya atıp içmesini istedi.
çırak yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez agzındakileri tükürmeye başladı.
''tadı nasıl?'' diye soran yaşlı adama öfkeyle ''acı ''diye cevap verdi.
Usta gülümseyerek çırağını kolundan tutup ve dışarı çıkardı.sessizce az ilerde ki gölün kıyısına götürdü bu kez bir avuç tuzu göle atıp ,içmesini söyledi.söyleneni yapan çırak ,agzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken ,yaşlı adam aynı soruyu sordu:''tadı nasıl?''
''ferahlatıcı'' ,diye cevap verdi genç çırak. tuzun tadını aldın mı? diye sordu yaşlı adam.
''hayır ''diye cevapladı çırak .
bunun üzerin yaşlı adam çırağın yanına oturdu ve şöyle dedi:
''yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir ,,ne azdır ,ne de çok.ıstırabın miktarı hep aynıdır.ancak bu ıstırabın acılıgı ,neyin içine konulduğuna bağlıdır.ıstırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırab veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir.onun için sende bardak olmayı bırak ,göl olmaya çalış.''
31 May 2009
SEVGİNİN SÖZÜNE EDENLERLE ONU YAŞAYANLAR ARASINDA FARK??
''sevginin yalnızca sözünü edenlerle ,onu yaşayanlar arasında ne fark? vardır diye sordular bilgeye
''bilge ,büyük bir sofra hazırladı ve sevgiyi dillerinden eksik etmeyen ama onu günlük yaşamında kimselere gösteremeyenleri çagırdı.
sofrada herkes yerini aldıktan sonra önlerine birer tas sıcak çorba ve sapları bir metre uzunlugunda derviş kaşıkları getirildi.
herkes kaşıgın ucundan tutmak zorundaydı.
konuklar uçlarında tuttukları birer metre uzunlugundaki kaşıkları güçlükle taslarına götürüyor fakat çorba doldurup agızlarına götüremiyorlardı.
yemekten sonra kalktıklarında karınlarını doyuramamışlar .kaşıklardan dökülen çorbayla sofranın üstünü kirletmişlerdi.
bilge,bir gün sonra yemek daveti verdi bu kez sevgiyi gerçekten bilen sevgiyle yaşayan kişileri çagırdı.
yüzleri aydınlık ,gözleri sevgiyle gülümseyen pırıl pırıl kişiler geldiler.
önlerine bir tas çorba ve birer metre uzunlugunda derviş kaşıkları getirildi.
kaşıkların ucundan tutulacak kuralı söylendi.ev sahibi bilge !!buyurun afiyet olsun''sözünden sonra herkes kaşıgı sapın ucundan tuttu ve karşısındaki kişinin tasına daldırıp ,kaşıgına aldıgı çorbayı karşısındakinin agzına uzattı.
bu yöntemle herkes doydu ve sofranın üstünde dökülmüş tek damla çorba yoktu.
'' işte dedi .kim ki yaşam sofrasında yalnız kendini görür ve kendini doyurmayı düşünürse, o kişi aç kalacagını bilmelidir''ve kim ki başkalarını da düşünür ve onlarıda doyurmaya çalışırsa ,bir başka kişi tarafından oda doyurulacaktır.
çünkü yaşam denen bu pazarda ,alan degil veren kazançlıdır herzaman
7 May 2009
YAŞAM VE HAYAT İÇİN NE DEMİŞLER?
''hayat bir bisiklete binmek gibidir.pedalı çevirmeye devam ettiginiz sürece düşmezsini.''
calude peppeer
''çektiginiz bbütün acılar ,bir boş inaçtan dogar.kendinizi dünyanızın üzerinde yaşamakta oldugunuzu sanıyorsunuz;oysa dünya sizin içinizde yaşıyor.'' deapak chopra
''bir çok kimselerin medeniyet diye bazen küçümseyerek alay ettikleri şey üzerinde biraz daha esaslı düşünebilmek için;belki bir gün bütün telefonları kapatmak,bütün motorları susturmak,bütün faaliyetleri durdurmak mümkün olsaydı.herhald einsanlar neden yaşadıklarını ve gerçekten istedikleri şeyin ne oldugunu daha iyi anlarlardı.''
j.truslow shaw
''bazen yıllar akıp geçiverir insan için,gerçek anlamda hiç yaşamadan;sonra da bütün bir yaşam sıgıverir tek bir sattin içine.'' oscar wilde
''yaşam bir papuç gibidir,eğer ayagına uydyuramazsan bütün ömrün ahhh !off çekmekle geçer.''
''yaşamak ,kendi kendini adam etmektir.zeka ve bilgiyi kullanarak,etinden kemiginden kendi heykelini yapmaktır.'' goethe
''insanlar neden ölür gerçekten bilir misiniz?..tembellikten,inançsızlıktan ve yaşamı yaşanmaya deger kılmayı becerememekten.'' bernard shaw
''hayat ondan istediklerinden meydana gelir.bunun farkına vardıgında ,hayatını düşünüp taşınarak yaşayabilirsin.
düşündügün şeyleri,bilerek düşünürsün.söyledigin şeyleri bilerek söylersin.yaptıgın şeyleri bilerek yaparsın.''
neale donald walsch
''dünya terzi dükkanı gibidir ,ölçüyü veren gider.''
gandhi
''hayatın degeri uzun yaşanmasında degil,iyi yaşanmasındadır.'' montaigne
''uzun bir hayat yeteri kadar iyi olmayabilir,ama iyi bir hayatyeteri kadar uzundur.''
benjamin franklin
calude peppeer
''çektiginiz bbütün acılar ,bir boş inaçtan dogar.kendinizi dünyanızın üzerinde yaşamakta oldugunuzu sanıyorsunuz;oysa dünya sizin içinizde yaşıyor.'' deapak chopra
''bir çok kimselerin medeniyet diye bazen küçümseyerek alay ettikleri şey üzerinde biraz daha esaslı düşünebilmek için;belki bir gün bütün telefonları kapatmak,bütün motorları susturmak,bütün faaliyetleri durdurmak mümkün olsaydı.herhald einsanlar neden yaşadıklarını ve gerçekten istedikleri şeyin ne oldugunu daha iyi anlarlardı.''
j.truslow shaw
''bazen yıllar akıp geçiverir insan için,gerçek anlamda hiç yaşamadan;sonra da bütün bir yaşam sıgıverir tek bir sattin içine.'' oscar wilde
''yaşam bir papuç gibidir,eğer ayagına uydyuramazsan bütün ömrün ahhh !off çekmekle geçer.''
''yaşamak ,kendi kendini adam etmektir.zeka ve bilgiyi kullanarak,etinden kemiginden kendi heykelini yapmaktır.'' goethe
''insanlar neden ölür gerçekten bilir misiniz?..tembellikten,inançsızlıktan ve yaşamı yaşanmaya deger kılmayı becerememekten.'' bernard shaw
''hayat ondan istediklerinden meydana gelir.bunun farkına vardıgında ,hayatını düşünüp taşınarak yaşayabilirsin.
düşündügün şeyleri,bilerek düşünürsün.söyledigin şeyleri bilerek söylersin.yaptıgın şeyleri bilerek yaparsın.''
neale donald walsch
''dünya terzi dükkanı gibidir ,ölçüyü veren gider.''
gandhi
''hayatın degeri uzun yaşanmasında degil,iyi yaşanmasındadır.'' montaigne
''uzun bir hayat yeteri kadar iyi olmayabilir,ama iyi bir hayatyeteri kadar uzundur.''
benjamin franklin
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)